1985 by bilimkurgu

View this thread on steempeak.com
· @bilimkurgu ·
$0.34
1985
![image.png](https://cdn.steemitimages.com/DQmW7Gyi6YRuh2Dv8xxNXSrpQgD3kT7DFw1G2A3qyUgnc3r/image.png)

Babamın altı ay önce aldığı Anadol Böcek’le sahil yolunda Çınaraltı Sahil Gazinosu’na doğru ilerliyorduk. Evden çıkmadan önce annem “Deniz kuzuluyor, bu havada denize girilmez,” diyerek bizi uyarmış, ancak ısrarlarımıza dayanamayarak sonunda evden çıkmaya razı olmuştu. Şimdi üstü açık arabamızın ön koltuğunda saçları dalgalanırken halinden gayet memnun görünüyordu. Babam teypteki karışık kaseti yuvaya doğru itti ve Kar Taneleri şarkısı çalmaya başladı. Fanatik bir Nilüfer hayranı olan ablam mest olmuş bir halde şarkıya eşlik ederken uzaklardan bir siren sesi duyuldu. Babam arabayı sağa çekti ve aşağıya atlayarak hazır ol vaziyetine geçti. Biz de derhal ayağa kalkarak babamın başlattığı saygı duruşuna katıldık. Bu sırada çaktırmadan baktığım gökyüzünde karşılaştığım manzara canımı sıktı. Zaman ilerledikçe bulutlar göğü kaplamakla kalmamış, sağanak yağışı haber verir biçimde kararmışlardı. 

Saygı duruşu bittikten annem “Zaman su gibi akıyor, Atatürk’ü sanki daha dün anmış gibiyiz,” dedi. 

“Rahmetli 1947’de ölmeyip on yıl daha yaşasaydı her şey farklı olurdu,” dedi babam.

Bu arada karışık kasetteki ilk şarkı bitmiş, arabanın teybinde Rezan Şahmaran’ın Çiyayên Berfê’si çalmaya başlamıştı. Şimdi coşma sırası babama gelmişti, uzun yıllar Musul’da çalıştığı için Kürtçe şarkılara özel bir düşkünlüğü vardı.

Babam Çınaraltı Sahil Gazinosu’nun yoluna dönmek üzere sinyal verdiği sırada sol kulağımın üzerine bir yağmur damlası düştü. Damlalardan birkaçı da ön camda çizikler oluşturunca annem “Bu havada deniz olmazdı ya neyse,” dedi.

Babam arabamızı başka bir Anadol Böcek’in yanına çekti. Ablamla birlikte çantalarımızı alıp kabinlere doğru koşturmaya başladık. Jet hızıyla üzerimizi değiştirdik, havluları omuzlarımıza asıp çantalarımızı annemle babamın oturduğu masaya götürdük. Biz üzerimizi değiştirirken yağmur durmuş, hatta bulutlar bir parça aralanır gibi olmuştu. 

Suya gömüldüğüm anda sıtmaya tutulmuş gibi titreyeceğimi bildiğim halde, ablamdan geri kalmamak için denize balıklama daldım. Suyun serinliğine alıştıktan sonra ayaklarımın altında kumların yumuşaklığını hissetmek bayağı hoşuma gitti. Denizin üzerinde oluşan ışık yansımaları, rüzgârın bedenimi okşaması ve burnuma gelen iyot kokusu bence harikaydı. Sahilde kırılan dalgaların uğultusunu geride bırakarak ablamın ardından açığa doğru kulaç atmaya başladım. Karadeniz’in çalkantılı yüzeyinde enginliklere doğru açılmak bana tarifi imkânsız bir keyif veriyordu. Ablamla birlikte korkusuz iki yavru yunus gibi o kadar açılmışız ki sonunda durup çevreyi kontrol etme ihtiyacı hissettik. Sahilde insanlar ilginç bir biçimde nokta gibi görünmeye başlamışlardı. Kıyıya doğru bir süre yüzdükten sonra nokta gibi görünenlerden birinin kollarını başının üzerinde salladığını fark ettik. Bir kartal kadar keskin gözlere sahip olan ablam bu kişinin annem olduğunu söyledi. Kollarını oynatma şeklinden telaşlandığını anladığımız için canımız hiç istemediği halde kıyıya doğru yüzmeye başladık.

Dönüş yolunda ablama eve Atari alınması konusunda desteğine ihtiyacım olduğunu söyledim. 

“Daha arabanın borcu bitmedi.”

“Hani muasır medeniyet seviyesine ulaşmıştık.”

“Bakarız, tamam,” dedi ablam. Bu sözleri beni başından savmak için söylediğini anladığım halde ısrar edecek zamanım olmadı, çünkü o sırada kendimi açıklardan gelen kocaman bir dalganın önüne atmam gerekti. Dalganın önünde keyifle yüzerek bir sörfçü gibi kıyıya kadar ilerledim ve ölçüsüzce açıldığımız için annemden fırçayı ilk yiyen ben oldum. 
Annem başımıza kötü bir şey gelmediğinden emin olduktan sonra babamın yanına döndü, biz de kumsalda çukur kazmaya başladık. Çukurumuzu büyük bir heves ve azimle kazarken ablama amacımın iyice derinlere inerek petrol bulmak olduğunu söyledim. Bu tasarının mantıksızlığına dair açıklamasına itiraz edince ablam ne kadar büyürsem büyüyeyim aptallığımın hep baki kaldığını söyledi. Ben de cevap olarak hiçbir gücün beni o Atari’yi almaktan vazgeçiremeyeceğini söyledim. Eğer Trabzon sahilinden petrol çıkmıyorsa ben de uçağa atlayıp Kerkük’e gider, geceleyin açık arazide toprağı kazmaya başlardım. 

Açtığımız kuyuyu yeterince derinleştirip dibinde su bulduğumuz sırada yağmur çiselemeye başladı. Ardından bastıran yağmur denizin üzerini çivili bir tahtaya benzetti. Kumsaldaki anne kuzuları lokantaya doğru kaçarken ablamla birlikte koşarak denize atladık. Bu hareket annemin yeni bir panik dalgasıyla sarsılmasına yol açtı. Ablam durumu kendisine “Ama anne deniz yağmurdan daha ıslak,” diyerek açıklamaya çalıştıysa da onu ikna etmeyi başaramadı. Mecburen denizden çıkıp duş aldık ve kurt gibi acıkmış bir halde yemeklere saldırdık. Dönüş yolunda arabanın teybinde Fikret Kızılok’un Yeter Ki şarkısı çalarken aklımda Atari vardı. TRT’deki reklamda gördüğüm çocuğun yaşadığı mutluluğu ben de tatmak istiyordum, karnemde tek bir kırık olmadığına göre bunu hak etmiştim.

Akşam yemeğinden sonra babam televizyonun karşısına geçti ve ablamla beni gürültü yapmamamız konusunda sert bir tonda uyardı. Babamın bize çıkışmasına alışık olmadığımız için önce şaşırdık, ardından merak içinde televizyonun karşısına geçtik. TRT spikeri yüzünde babamınkine benzeyen ciddi bir ifadeyle Başbakan Deniz Gezmiş’in az sonra canlı yayında bir açıklama yapacağını söyledi. Birkaç saniye sonra ekranda başbakanın esmer yüzü belirdi. 

“Sevgili vatandaşlarım, hükümetimiz ülkemizde yaşanan son gelişmeleri göz önüne alarak bir erken seçim kararı almıştır,” diyerek söze girdi Deniz Gezmiş. “Bildiğiniz gibi petrol fiyatlarında meydana gelen ani düşüş geçtiğimiz aylarda hükümetimizi bazı tasarruf tedbirleri almaya mecbur etmişti. Ülke genelinde gerçekleşen protesto gösterileri provokasyona açık bir ortam oluşturdu. Halkın Sosyal Demokrasi Partisi olarak bu nedenle hükümetimize olan güvenin tazeleneceği bir erken seçim yapmaya karar verdik. Ülkece yaşadığımız bu sıkıntıların geçici olduğuna inanıyor ve Ekim ayında yapılacak genel seçimde halkımızın teveccühüne yeniden mazhar olacağımıza inanıyorum. Misak-ı Milli sınırları içinde dünya uluslarıyla barış içinde yaşama arzusunda olan milletimiz müsterih olsun. Geçmişte olduğu gibi bugünlerde de karşılaştığımız zorlukları Kuvâ-yı Milliye ruhuyla aşacağımız muhakkaktır. Bu duygu ve düşüncelerle tüm vatandaşlarımızı sevgi ve muhabbetle kucaklıyor, sağlıklı ve mutlu günler diliyorum.”

Başbakan aynı sözleri bir kez de Kürtçe olarak tekrarladıktan sonra diğer haberlere geçildi. Üçümüzü televizyonun karşısına dizilmiş halde gören annem “Ne olmuş? Savaş mı çıkmış?” diye sordu. 

“Hükümet erken seçim kararı aldı, bence kazanamazlar, piyasada işler bıçak gibi kesildi,” dedi babam. 

Haberlerden sonra televizyonda seyredecek doğru dürüst bir program olmayınca ablam videoya Hayalet Avcıları adında bir filmin kasetini taktı. Filmin sonunda babamın keyfinin yerine gelmiş olduğunu görünce Atari konusunu açtım. Babam düşen petrol fiyatları nedeniyle ülkeye döviz akışının azaldığını, bunun durgunluğa yol açtığını, son günlerde dükkanında işlerin hiç iyi gitmediğini söyledi. Biraz itiraz edecek gibi olunca seçim sonrasında işler düzelirse Atari’mi alabileceğini söyledi. Elimi babamın dudaklarından çıkan duman halkasının içinden geçirerek Ekim’in benim için çok geç olduğunu söyledim. Bu aşamada annem devreye girerek “Biraz anlayışlı ol oğlum, biz istemez miyiz sana Atari almayı,” dedi. 

Petrolün fiyatını düşüreni o anda elime geçirsem ümüğünü sıkabilirdim, “Madem öyle ben kazanırım o Atari’nin parasını,” dedim. Tabii bunu nasıl yapacağım konusunda en ufak bir fikrim yoktu. 

Ertesi gün Petibör bisküvimi çaya batırıp parçalanmadan önce ağzıma atma oyunu oynarken sokakta “Şansını Sına, 10 Lira, Sına!” diye bağıran bir çocuğun sesini duydum. Neler olduğunu anlamak için balkona çıktığımda mahalledeki çocukların az önce bağıran çocuğun çevresini sarmış olduğunu gördüm. 10 lirayı verenler çocuğun önündeki kutudan katlanmış bir kâğıt çekiyor ve tezgahtaki mallardan hiçbirini kazanamadığı görünce söylenerek oyunlarına dönüyorlardı. Son müşterisi de yanından ayrıldıktan sonra çocuk hasılatı cebe indirip yoluna devam etti. İşin içinde bir çapanoğlu olduğu belliydi, o kadar çocuktan biri bile şanslı değil miydi yani? 

Okulunun kantininde yaptığı simit satışlarıyla ticari dehasını cümle aleme göstermiş olan teyzemin oğlu Hakan Şansını Sına girişimiyle yakından ilgilendi. Teyzemin evinde derhal bir ortaklık kurarak iş planımızı oluşturmaya başladık. 

Hakan bizim yaşımızdaki çocukların çikolatadan çok sevdikleri yegâne şeyin ne olduğunu sordu. Bu sorunun yanıtı ayan beyan ortadaydı: İthal sigara. O yıllarda büyükler çocukların yanında fosur fosur sigara içmekten imtina etmemekle birlikte çocukların sigara içmesini istemiyorlardı. Bu yüzden sigara, hele de ithal olanlar çocuklar arasında yasak bir cennet meyvesi muamelesi görüyordu. Hakan ayrıca çekilişe katılan her çocuğa bir şeyler çıkması konusunda ısrarlıydı. Şansını Sına iş kolunda tanınan bir marka olmak için çekilişe katılan her çocuğa birer sakız ve piralin çıkmasına karar verdik. Toptancıdan alındığında piralinin tanesi 3 liraya geliyordu, buna bir de 1 liralık sakız eklendiğinde bize güzel bir kâr marjı kalıyordu. İthal sigaranın yarattığı maliyet problemini ise bir abimizin ithal sigara koleksiyonunu ‘patlatarak’ çözdük. Zeki Abi koleksiyonundan üç beş paket sigaranın eksilmesini dert etmeyen gani gönüllü bir insandı. İş planımızı uygulamak için şimdi sadece omzumuza asacağımız bir tablaya ve mütevazı bir sermayeye ihtiyacımız kalmıştı. Piralin ve sakızlar için gereken parayı kredi olarak babalarımızdan talep etmeye karar vererek evlerimizin yolunu tuttuk.

Akşam eve ulaştığımda amcamların bize misafirliğe gelmiş olduklarını gördüm. Amcam bir İkinci Dünya Savaşı gazisiydi ve savaş anılarını her seferinde yeni ayrıntılar ekleyerek anlatması yüzünden gönlümde ayrı bir yeri vardı.
Salonda içilen sigaraların dumanları fen dersinde yaptığımız deneydeki gibi girişim görüntüleri ortaya çıkarıyor, tabaklardaki pastalar çay eşliğinde iştahla mideye indiriliyordu. Babamla giriştikleri hararetli spor sohbetinin arasında küçük bir boşluk yakalayınca amcamdan savaş anılarını anlatmasını istedim. Annem biraz da savaştan hoşlanmadığı için “Bırak da amcan çayını içsin, kaç kere anlattı zaten,” dedi. 

Amcam “Bence en ilginç zamanlar savaşın ilk yıllarıydı,” dedi. Sigarasından derin bir fırt çekti ve herhangi bir yorum yapmamıza fırsat vermeden hikayesine başladı. 

“1941 senesinde Avrupa ateşler içinde yanarken biz bir derece rahattık. O sırada liseyi yeni bitirmiş, yüksek ticaret mektebini kazanmıştım. Yaşım henüz küçük olduğu için askere alınmaktan yana korkum yoktu; zaten Türkiye henüz cihan harbinde taraf olmamıştı. Almanlar daha harbin ilk günlerinde müttefiklere petrol satmamamız için nota vermişti. Gazi Paşa bir yandan bağımsızlığımıza kimseyi karıştırmayız diyerek satışı sürdürmüş, öbür yandan ufak tefek tavizlerle Almanları oyalamıştı. Sonra Almanlar Avrupa’da önüne gelen milleti nakavt edince bize petrol satışı konusunda yeni bir nota verdiler. Bizimkiler notayı reddedince Bulgaristan’dan panzerlerle girip bir yıldırım harekatıyla İstanbul Büyükçekmece’ye kadar geldiler. Bir panzer kolu da bu arada batıdan ilerleyip Çanakkale’ye inmiş. Ulaştıkları mevzilerde yerli malı tayyareler ve zeplinler hava bombardımanıyla bunları ateş altına aldı. Zırhlı zeplinlerimiz ezelden beridir doğalgazın yan ürünü olan helyumla uçar. O nedenle vurulsalar bile ateş almıyorlardı. Hiç unutmam, Çanakkale’de sanki birer hayalet gibi düşman cephesine sokulup Almanların analarından emdikleri sütü burunlarından getiriyorlardı. Tabii avcı tayyareleri de bombardıman sırasında bunları koruyordu. Top atışıyla, hava hücumuyla, deniz desteğiyle Almanları öyle bunalttık ki ilerleyecek takatları kalmadı. Aslında karadan taarruz etsek belki onları Trakya’dan derhal söküp atardık. Nurlar içinde yatsın, Gazi Paşa çok zayiat vereceğimizi hesap etmiş, askerimize kıyamamış. 1943 senesinde verdiğimiz yıpratma savaşından yılıp, biraz da Rus cephesine asker kaydırmak gayesiyle Trakya’dan çekildiler. Bir yıla kalmadan zaten cihan harbi de bitti. Böylece maşallah 3 seneye yakın askerlik yapmış oldum.”

“O sırada ben ilkokula gidiyordum. 1945 yılında çok partili rejime geçilince Trabzon’da büyük bir hengâme olmuştu. 

Demokrat Parti’nin mitinginde hiç unutmam, dört bidon su satmıştım. Öyle mahşeri bir kalabalık olmuştu,” dedi babam.

Kendime hikâyeden pay çıkararak “Benim tüccarlığım da demek ki babamdan geliyor,” dedim.

“Sizin çekiliş işinden bence bir şey çıkmaz. Dikkat edin de zarar etmeyin,” dedi annem.

Ertesi gün toptancıya gidip Şansını Sına’da kullanacağımız malları satın aldık ve ilk olarak Kemerkaya Mahallesi’ne gittik. Çekilişte planladığımız gibi ilk iki çocuğa birer piralin ve sakız çıktı. Üçüncü çocuğa şans eseri Marlboro çıkınca ünümüz bir anda mahalle geneline yayıldı. Daha sonra gittiğimiz mahallede yanımıza ilk çocuğa çekeceği kâğıdı biz verdik ve ithal sigara çıkmasını sağladık. Böyle olunca haber saman alevi gibi yayıldı ve diğer çocuklar başımıza üşüştüler. 

Günbegün mahalleleri dolaşıp “Şansı Sına, On Lirasına,” diye bağırarak epey bir hasılat topladık. Yalnız bizim koleksiyon sigaraları meğer küflüymüş, kazananlar onları içemiyormuş, ikinci kez uğradığımız iki mahalleden de taşlanarak kovalanınca girişimimizi sona erdirmek zorunda kaldık. Elde ettiğimiz hasılatı paylaşırken acaba Atari almaya yetecek mi diye ölesiye merak ediyordum. Paranın Atari’ye yetip hatta arttığını fark edince hemen bir bakkala uğrayıp kendime Çokokrem aldım. Cebim parayla dolu bir halde Çokokrem’imi emerek eve giderken içim içime sığmıyordu. 

Akşamüstü babamla birlikte Uzun Sokak’taki Atari satan mağazaya girdik. Mağazadaki babacan tezgahtar önceki gün devalüasyon olduğu için satışları durdurduklarını, merkezden yeni fiyat gelmesini beklediklerini söyledi. Babam Atari’yi eski fiyata yüzde yirmi ilave yaparak satın almayı önerdi, bu arada patronları da gelip muhabbete dahil oldu, ancak yeni liste gelmeden kesinlikle satış yapmamak konusunda ısrarcı oldular. 

Eve döndüğümüzde bozulmuş moralimi düzeltmek için ecza dolabından bir bebe aspirini aşırıp gizlice emdim. Bence bu beceriksiz hükümetin erken seçime gitmesi yetmezdi, Japonlar gibi harakiri yapsalar içim ancak soğurdu. Ablamla isim şehir bitki hayvan oynarken aklım Atari’de olduğu için her zamankinden çok daha ağır bir yenilgiyle karşı karşıya kaldım. 
Fiyatlar gerçekten iki kata yakın artmıştı ve babamın işleri de bozuk olduğu için o yazı sokakta oynayarak geçirmek zorunda kaldım. Hükümete çok kızdığım için bizimkilere seçimde kesinlikle iktidardaki Halkın Sosyal Demokrasi Partisi’ne oy vermemelerini telkin ediyordum. Ancak belli ki oylarını yine uzun süre hapis yattıktan sonra başbakanlığa kadar yükselen Deniz Gezmiş’e vereceklerdi. 

Seçimlerde Halkın Sosyal Demokrasi Partisi oy kaybederek de olsa iktidarını sürdürdü. Babam bunun yapılan uçak satış anlaşmaları ve yoğun ağır sanayi ihracatı sayesinde mümkün olabildiğini söyledi. Ayrıca petrol fiyatları da bir ölçüde toparlanmıştı. 

Seçimden sonra babam söz verdiği gibi Atari’mi alıp eve getirmekle kalmayıp zor zamanda kazandığım parayla aile ekonomisine destek olduğum için bana teşekkür etti. Atari’yi aldırmak için verdiğim kutsal savaşta bana destek olmadığı için ilk gün ablamı Atari’nin yanına bile yaklaştırmadım. Bir de üstüne “Sen git de hesap makinesinde ‘Leblebi’ yaz,” diyerek ona nazire yaptım. 

İki hafta sonra arkadaşım Erhan’ın evinde Commodore 64 ile tanışınca Atari’den bir anda soğudum. Bizimkilere Commodore 64 aldırabilmek için şimdi daha uzun ve zorlu bir mücadele vermem gerekiyordu.
👍  , , , , , , , , , , , , , , , , ,
properties (23)
post_id89,586,217
authorbilimkurgu
permlink1,985
categorytr
json_metadata{"tags":["tr"],"image":["https:\/\/cdn.steemitimages.com\/DQmW7Gyi6YRuh2Dv8xxNXSrpQgD3kT7DFw1G2A3qyUgnc3r\/image.png"],"app":"steemit\/0.2","format":"markdown"}
created2021-02-24 13:08:39
last_update2021-02-24 13:08:39
depth0
children2
net_rshares688,745,703,773
last_payout2021-03-03 13:08:39
cashout_time1969-12-31 23:59:59
total_payout_value0.172 SBD
curator_payout_value0.170 SBD
pending_payout_value0.000 SBD
promoted0.000 SBD
body_length15,696
author_reputation408,423,865,267,451
root_title1,985
beneficiaries[]
max_accepted_payout1,000,000.000 SBD
percent_steem_dollars10,000
author_curate_reward""
vote details (18)
@ylcn ·
Commodore 64 ü ıskaladım ama bende Amiga ile tanışmamı unutamam.günlerce futbol menajerlik oynardık:)
properties (22)
post_id89,589,758
authorylcn
permlinkqp1qd9
categorytr
json_metadata{"app":"steemit\/0.2"}
created2021-02-24 18:36:48
last_update2021-02-24 18:36:48
depth1
children1
net_rshares0
last_payout2021-03-03 18:36:48
cashout_time1969-12-31 23:59:59
total_payout_value0.000 SBD
curator_payout_value0.000 SBD
pending_payout_value0.000 SBD
promoted0.000 SBD
body_length101
author_reputation33,539,420,580,086
root_title1,985
beneficiaries[]
max_accepted_payout1,000,000.000 SBD
percent_steem_dollars10,000
@muratkbesiroglu ·
Amiga'nın futbol oyunu efsaneydi :) Bizim üniversite zamanlarımız.
properties (22)
post_id89,596,678
authormuratkbesiroglu
permlinkqp2qy4
categorytr
json_metadata{"app":"steemit\/0.2"}
created2021-02-25 07:46:51
last_update2021-02-25 07:46:51
depth2
children0
net_rshares0
last_payout2021-03-04 07:46:51
cashout_time1969-12-31 23:59:59
total_payout_value0.000 SBD
curator_payout_value0.000 SBD
pending_payout_value0.000 SBD
promoted0.000 SBD
body_length66
author_reputation802,498,897,528,647
root_title1,985
beneficiaries[]
max_accepted_payout1,000,000.000 SBD
percent_steem_dollars10,000